Tepedeki Özgürlük – Emre Öztürk
Amerika’nın antik medeniyetlerden Mezopotamya ve Anadolu’ya, 18. yüzyıl İngiltere’sinden Kuzey Amerika’nın yeni ulusuna uzanan bir özgürlük arayışı…
Büyük Britanya Kralı III. George’a doğrudan bağlı akademik bir cemiyet tarihsel gizemlerin peşine düşmüştür. Dünya kültür tarihinin önemli simgelerini taşıyan görkemli eserleri ele geçirmek için acımasız yöntemlere başvururlar.
Ancak Kral’ın ve cemiyetin gücünden daha üstün bir şey vardır: Yaşattıkları korkunç acıları deneyimleyen ve onlara başkaldıran Amerikalı General Thomas Sumter’ın ve ülkesindekilerin özgürlük talebi.
Bu hikâye Amerika’daki antik medeniyetlerden Mezopotamya ve Anadolu’ya, 18. yüzyıl İngiltere’sinden Kuzey Amerika’da yeni doğan bir ulusa uzanıyor. Amerikalı bir keşif ekibinin yerlilerle ve dönemin İngiltere’sindeki ünlü bilim ve sanat insanlarıyla kurduğu dostluğu anlatıyor. İhanet ve ölümler; aşk, savaş ve bağımsızlık mücadelesi aynı zamanda taşıması ağır ve uğruna savaş çıkarılacak bir sırra da tanıklık ediyor.

“şiir niyetine yazılmış kısa öyküler” – Yerkan Kahraman
sonsuzluğun iki yakası bir araya gelse
iliklemek için düğme bulamazdık
o kadar da talihsizdik hayatta
Bir hayata kaç kadın sığar? Anne, kardeş, sevgili, eş, çocuk ve arkadaş…
Yerkan Kahraman tüm kadınlarla hesaplaşıyor, sadece bir erkek olarak değil, bir insan olarak yapıyor bunu.
Hepsinin anlamlarını sorguluyor, her anlamdan yeni bir kavram yaratıyor.
Yerkan Kahraman kurduğu şiirsel dil ile bir yaşamı kadınlar üzerinden ele alıyor.
Yaratıcılık – Jan Løhmann Stephensen
“Yaratıcılığın tamamen insana özgü bir şey olduğu fikrini geride bırakmaya hazır mıyız?”
Bir zamanlar, yaratıcı fikirlerin hep özel insanlardan çıktığı düşünülürdü. Yaratıcı dâhiler, avangard sanatçılar, topluma ayak uydurmakta zorlanan farklı kişilikler… Oysa günümüzde, her bireyin kendine has bir orijinalliği olduğunu fark etmek, “yaratıcı olma” halini yeniden masaya yatırmamıza, sanatçıyı, mucidi, filozofu kendi içimizde aramaya başlamamıza yol açtı.
Yaratıcılık, yaşamın sürekliliği için vazgeçilmez öneme sahip. Eski yapı ve düşünceleri alaşağı ederek dünyanın gelişmesine imkân tanıyan bir müttefik.
Jan Løhmann Stephensen sanatçılardan, filozoflardan, bilim insanlarından ve kendi deneyimlerinden örnekler vererek kolektivizm ve akışkanlığa dayanan yeni bir yaratıcılık teorisi geliştiriyor. Hepimizin alışkanlıkla her an kullandığımız bu derin kavrama tarihsel ve çağdaş bir bakış açısı getiriyor.
ÇİNE CANAVARI Bir Seri Katilin Gerçek Yaşamöyküsü – Arif Uyguç
Mustafa Çelen, 1967 yılında, evlenmesinin önünde engel olarak gördüğü dokuz kişiyi öldürdü… Bunlardan biri de müstakbel karısıydı.
İç Ege’nin sakin kasabalarından biri olan Çine’de yaşanan bu katliam dönemin gazetelerinde manşetleri süslerken Türkiye’yi de dehşete düşürmüştü.
Sonrasında “Çine Canavarı” lakabıyla anılan Mustafa Çelen Türkiye suç tarihinde yerli ve milli “Seri Katil” sıfatıyla yerini aldı.
Arif Uyguç, Çine’de yaşanan bu katliamı anlatıyor Çine Canavarı romanında… Mustafa Çelen’in askerdeyken nişanlanmasıyla başlayan ve katliamla biten hikâyesini büyük bir soğukkanlılıkla ele alıp insani bir duyarlılıkla okura ulaştırıyor.
Yazar, hikâye boyunca tarafsızlığını koruyarak suçu tüm yönleriyle ele alıp edebileştiriyor.